Selin
New member
Bankalar Neden 70.000 TL Üzeri Kredi Vermiyor? Bilimsel Bir Merakla İnceleyelim
Arkadaşlar, son zamanlarda birçok kişinin bankalardan 70.000 TL üzeri kredi çekemediğini fark ettiniz mi? Forumlarda, sosyal medyada, hatta yakın çevremizde bile bu konu sık sık gündeme geliyor. “Kredi notum yüksek, gelir belgem tam, ama yine de banka 70.000 TL’den fazlasını onaylamıyor” diyen çok. Ben de bu durumu sadece bir müşteri şikâyeti olarak değil, bilimsel bir gözle irdelemek istedim. Gelin birlikte, ekonomi, psikoloji ve davranış bilimi merceğinden bakalım: Bankalar neden bu sınırı koyuyor olabilir?
---
1. Ekonomik Gerçek: Risk Yönetimi ve Regülasyon Etkisi
Öncelikle en temel açıklama, “risk yönetimi”. Bankalar kredi verirken yalnızca bireyin değil, makroekonomik koşulların da riskini hesaplar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), finansal istikrarı korumak için bankaların kredi verme limitlerini dolaylı yoldan etkiler. Özellikle 2023 sonrası dönemden itibaren, tüketici kredilerinde risk ağırlığı artırıldı. Yani banka 100.000 TL kredi verdiğinde, sermayesinden daha fazla pay ayırmak zorunda kalıyor. Bu da kârlılığı düşürüyor.
Bilimsel olarak, bu durumu “moral hazard” (ahlaki tehlike) kavramıyla açıklayabiliriz. Kredi alan kişi geri ödemeyi riske attığında, banka da bunun maliyetini taşır. Dolayısıyla 70.000 TL gibi bir sınır, bankanın bu riski psikolojik olarak “yönetilebilir” seviyede tutma stratejisidir. Veri analizleri gösteriyor ki, 70.000 TL’nin üzerindeki bireysel kredilerde geri ödeme gecikme oranı yaklaşık %27 daha fazla.
---
2. Davranışsal Finans Perspektifi: İnsan Doğası ve Borç Algısı
Bilimsel olarak “davranışsal finans” adı verilen bir alan var. Bu alan, insanların parayla olan ilişkilerini duygusal ve bilişsel hatalar üzerinden inceliyor. Araştırmalara göre, kredi tutarı arttıkça bireylerin “paranın soyutlaşması” eğilimi de artıyor. 10.000 TL borç, somut bir yük gibi hissedilirken; 100.000 TL borç, sanki “ileride bir şekilde ödenir” gibi algılanıyor. Bankalar, bu bilişsel yanlılıkları istatistiksel olarak çok iyi biliyor.
Bu yüzden, 70.000 TL gibi bir limit “psikolojik kredi eşiği” haline gelmiş durumda. Bankalar, insan davranışını öngörmek için geliştirdikleri algoritmalarla, bu sınırın ötesinde temerrüt riskinin belirgin biçimde arttığını görüyor. Yani mesele sadece ekonomi değil, insan psikolojisinin veriyle birleştiği bir noktada şekilleniyor.
---
3. Erkeklerin Analitik, Kadınların Sosyal Okuması: Cinsiyet Farklılıkları Üzerinden Bir Yorum
Bu tür ekonomik davranışlarda cinsiyet farkları da ilginç veriler sunuyor. Erkekler, genellikle kredi konusuna “rasyonel risk hesaplama” açısından yaklaşıyor. Onlara göre kredi almak bir “yatırım aracı” veya “likidite yönetimi” aracı. Bu yüzden erkekler, “benim geri ödeme kapasitem var, dolayısıyla daha yüksek kredi hak ediyorum” düşüncesinde. Ancak bankalar sadece gelir değil, davranış modelini de değerlendiriyor. Veri odaklı algoritmalar, geçmiş davranışlar, ödeme sürekliliği ve istikrar gibi faktörleri öne çıkarıyor.
Kadınlar ise çoğu zaman krediye “sosyal güvence” penceresinden bakıyor. Kadınların kredi kullanma nedenleri arasında sağlık, eğitim, aile desteği veya iş kurma gibi toplumsal motivasyonlar daha belirgin. İlginçtir ki, yapılan araştırmalar kadın müşterilerin geri ödeme oranlarının erkeklerden %18 daha yüksek olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, sistemin geneli erkek odaklı veri modelleri üzerine kurulu olduğu için, kadınların kredi limitlerinde bile daha temkinli davranıldığı görülüyor.
---
4. Bilimsel Modelleme: Banka Algoritmaları Nasıl Karar Veriyor?
Kredi sisteminin kalbi, algoritmalar. Bir kredi başvurusu geldiğinde, banka sizin gelir, meslek, yaş, medeni hâl, önceki kredi geçmişi, hatta bulunduğunuz semtin ekonomik ortalamasını bile hesaba katıyor. Bu süreç “skorlama modeli” adı verilen istatistiksel tahminleme yöntemlerine dayanıyor.
Bu modellerde kullanılan “cut-off” değerleri, çoğu zaman milyonlarca müşteriden toplanan davranışsal verilerle belirleniyor. Ve o eşiklerden biri de 70.000 TL. Çünkü veri gösteriyor ki, bu seviyenin üzerindeki kredilerde “default” (ödeyememe) riski matematiksel olarak keskin biçimde yükseliyor. Yani banka bir insandan çok bir algoritmanın kararıyla “hayır” diyor.
---
5. Sosyal Dinamik: Toplumun Krediyle İmtihanı
Kredi, aslında bir toplumun ekonomik güven duygusunun aynası. Türkiye gibi ekonomik dalgalanmalara açık ülkelerde, insanlar krediyle bir tür “yaşam standardı sürdürülebilirliği” sağlamaya çalışıyor. Ancak bu, bankalar açısından bir “kolektif risk” oluşturuyor. Çünkü bireysel ekonomik kriz, toplu borç sarmalına dönüşebiliyor.
Burada kadınlar genellikle empatiyle hareket edip çevresine destek olmaya çalışırken, erkekler “sistemi akılla yenmeye” çalışıyor. Biri duygusal sermaye, diğeri bilişsel sermaye kullanıyor. Fakat her iki durumda da, bankalar “ekonomik gerçekliğin” dışına çıkan her motivasyonu risk olarak görüyor. Bu yüzden kredi limiti, bir anlamda toplumun finansal dayanıklılığının sınır çizgisi.
---
6. Peki, Ne Olabilir? Alternatif Bir Yaklaşım
Bilimsel bakışla düşündüğümüzde, 70.000 TL sınırı aslında dinamik bir denge noktasını temsil ediyor. Fakat bu sabit bir kural değil. Ekonomik göstergeler iyileştiğinde, bireylerin gelirleri arttığında ve algoritmalar daha rafine hale geldiğinde bu limit yukarı çıkabilir.
Belki de yakın gelecekte “kişisel veri tabanlı kredi skoru” dönemi başlayacak. Yani sadece gelir değil, dijital davranış, tasarruf alışkanlıkları, sosyal medya kullanımı bile değerlendirilecek. Bu durumda, 70.000 TL sınırı kişiden kişiye değişen “kişisel kredi eşiği” haline dönüşebilir.
---
7. Sonuç ve Tartışmaya Davet
Kısacası, bankaların 70.000 TL üzeri kredi vermemesi ne sadece bir kural, ne de sadece ekonomik bir sorun. Bu durumun ardında risk yönetimi, insan psikolojisi, cinsiyet temelli davranış farklılıkları ve veri bilimi gibi çok katmanlı unsurlar var.
Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Sizce bankalar insan psikolojisini fazla mı hesaba katıyor, yoksa bu sınır gerçekten ekonomik bir zorunluluk mu?
Kadınların daha güvenilir borç ödeme davranışları kredi politikalarını değiştirebilir mi?
Yoksa sistem, “herkesi aynı kefeye koyan” bir matematik mi?
Bilimsel veriler kadar, sizin kişisel gözlemleriniz de önemli. Hadi, tartışalım.
Arkadaşlar, son zamanlarda birçok kişinin bankalardan 70.000 TL üzeri kredi çekemediğini fark ettiniz mi? Forumlarda, sosyal medyada, hatta yakın çevremizde bile bu konu sık sık gündeme geliyor. “Kredi notum yüksek, gelir belgem tam, ama yine de banka 70.000 TL’den fazlasını onaylamıyor” diyen çok. Ben de bu durumu sadece bir müşteri şikâyeti olarak değil, bilimsel bir gözle irdelemek istedim. Gelin birlikte, ekonomi, psikoloji ve davranış bilimi merceğinden bakalım: Bankalar neden bu sınırı koyuyor olabilir?
---
1. Ekonomik Gerçek: Risk Yönetimi ve Regülasyon Etkisi
Öncelikle en temel açıklama, “risk yönetimi”. Bankalar kredi verirken yalnızca bireyin değil, makroekonomik koşulların da riskini hesaplar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), finansal istikrarı korumak için bankaların kredi verme limitlerini dolaylı yoldan etkiler. Özellikle 2023 sonrası dönemden itibaren, tüketici kredilerinde risk ağırlığı artırıldı. Yani banka 100.000 TL kredi verdiğinde, sermayesinden daha fazla pay ayırmak zorunda kalıyor. Bu da kârlılığı düşürüyor.
Bilimsel olarak, bu durumu “moral hazard” (ahlaki tehlike) kavramıyla açıklayabiliriz. Kredi alan kişi geri ödemeyi riske attığında, banka da bunun maliyetini taşır. Dolayısıyla 70.000 TL gibi bir sınır, bankanın bu riski psikolojik olarak “yönetilebilir” seviyede tutma stratejisidir. Veri analizleri gösteriyor ki, 70.000 TL’nin üzerindeki bireysel kredilerde geri ödeme gecikme oranı yaklaşık %27 daha fazla.
---
2. Davranışsal Finans Perspektifi: İnsan Doğası ve Borç Algısı
Bilimsel olarak “davranışsal finans” adı verilen bir alan var. Bu alan, insanların parayla olan ilişkilerini duygusal ve bilişsel hatalar üzerinden inceliyor. Araştırmalara göre, kredi tutarı arttıkça bireylerin “paranın soyutlaşması” eğilimi de artıyor. 10.000 TL borç, somut bir yük gibi hissedilirken; 100.000 TL borç, sanki “ileride bir şekilde ödenir” gibi algılanıyor. Bankalar, bu bilişsel yanlılıkları istatistiksel olarak çok iyi biliyor.
Bu yüzden, 70.000 TL gibi bir limit “psikolojik kredi eşiği” haline gelmiş durumda. Bankalar, insan davranışını öngörmek için geliştirdikleri algoritmalarla, bu sınırın ötesinde temerrüt riskinin belirgin biçimde arttığını görüyor. Yani mesele sadece ekonomi değil, insan psikolojisinin veriyle birleştiği bir noktada şekilleniyor.
---
3. Erkeklerin Analitik, Kadınların Sosyal Okuması: Cinsiyet Farklılıkları Üzerinden Bir Yorum
Bu tür ekonomik davranışlarda cinsiyet farkları da ilginç veriler sunuyor. Erkekler, genellikle kredi konusuna “rasyonel risk hesaplama” açısından yaklaşıyor. Onlara göre kredi almak bir “yatırım aracı” veya “likidite yönetimi” aracı. Bu yüzden erkekler, “benim geri ödeme kapasitem var, dolayısıyla daha yüksek kredi hak ediyorum” düşüncesinde. Ancak bankalar sadece gelir değil, davranış modelini de değerlendiriyor. Veri odaklı algoritmalar, geçmiş davranışlar, ödeme sürekliliği ve istikrar gibi faktörleri öne çıkarıyor.
Kadınlar ise çoğu zaman krediye “sosyal güvence” penceresinden bakıyor. Kadınların kredi kullanma nedenleri arasında sağlık, eğitim, aile desteği veya iş kurma gibi toplumsal motivasyonlar daha belirgin. İlginçtir ki, yapılan araştırmalar kadın müşterilerin geri ödeme oranlarının erkeklerden %18 daha yüksek olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, sistemin geneli erkek odaklı veri modelleri üzerine kurulu olduğu için, kadınların kredi limitlerinde bile daha temkinli davranıldığı görülüyor.
---
4. Bilimsel Modelleme: Banka Algoritmaları Nasıl Karar Veriyor?
Kredi sisteminin kalbi, algoritmalar. Bir kredi başvurusu geldiğinde, banka sizin gelir, meslek, yaş, medeni hâl, önceki kredi geçmişi, hatta bulunduğunuz semtin ekonomik ortalamasını bile hesaba katıyor. Bu süreç “skorlama modeli” adı verilen istatistiksel tahminleme yöntemlerine dayanıyor.
Bu modellerde kullanılan “cut-off” değerleri, çoğu zaman milyonlarca müşteriden toplanan davranışsal verilerle belirleniyor. Ve o eşiklerden biri de 70.000 TL. Çünkü veri gösteriyor ki, bu seviyenin üzerindeki kredilerde “default” (ödeyememe) riski matematiksel olarak keskin biçimde yükseliyor. Yani banka bir insandan çok bir algoritmanın kararıyla “hayır” diyor.
---
5. Sosyal Dinamik: Toplumun Krediyle İmtihanı
Kredi, aslında bir toplumun ekonomik güven duygusunun aynası. Türkiye gibi ekonomik dalgalanmalara açık ülkelerde, insanlar krediyle bir tür “yaşam standardı sürdürülebilirliği” sağlamaya çalışıyor. Ancak bu, bankalar açısından bir “kolektif risk” oluşturuyor. Çünkü bireysel ekonomik kriz, toplu borç sarmalına dönüşebiliyor.
Burada kadınlar genellikle empatiyle hareket edip çevresine destek olmaya çalışırken, erkekler “sistemi akılla yenmeye” çalışıyor. Biri duygusal sermaye, diğeri bilişsel sermaye kullanıyor. Fakat her iki durumda da, bankalar “ekonomik gerçekliğin” dışına çıkan her motivasyonu risk olarak görüyor. Bu yüzden kredi limiti, bir anlamda toplumun finansal dayanıklılığının sınır çizgisi.
---
6. Peki, Ne Olabilir? Alternatif Bir Yaklaşım
Bilimsel bakışla düşündüğümüzde, 70.000 TL sınırı aslında dinamik bir denge noktasını temsil ediyor. Fakat bu sabit bir kural değil. Ekonomik göstergeler iyileştiğinde, bireylerin gelirleri arttığında ve algoritmalar daha rafine hale geldiğinde bu limit yukarı çıkabilir.
Belki de yakın gelecekte “kişisel veri tabanlı kredi skoru” dönemi başlayacak. Yani sadece gelir değil, dijital davranış, tasarruf alışkanlıkları, sosyal medya kullanımı bile değerlendirilecek. Bu durumda, 70.000 TL sınırı kişiden kişiye değişen “kişisel kredi eşiği” haline dönüşebilir.
---
7. Sonuç ve Tartışmaya Davet
Kısacası, bankaların 70.000 TL üzeri kredi vermemesi ne sadece bir kural, ne de sadece ekonomik bir sorun. Bu durumun ardında risk yönetimi, insan psikolojisi, cinsiyet temelli davranış farklılıkları ve veri bilimi gibi çok katmanlı unsurlar var.
Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Sizce bankalar insan psikolojisini fazla mı hesaba katıyor, yoksa bu sınır gerçekten ekonomik bir zorunluluk mu?
Kadınların daha güvenilir borç ödeme davranışları kredi politikalarını değiştirebilir mi?
Yoksa sistem, “herkesi aynı kefeye koyan” bir matematik mi?
Bilimsel veriler kadar, sizin kişisel gözlemleriniz de önemli. Hadi, tartışalım.