Allah’ın İzin Verdiği ve Serbest Bıraktığı Davranışlar: İnanç, Özgürlük ve Toplumsal Yapılar Üzerine Sosyolojik Bir Tartışma
İnsanın davranışları, hem inanç hem de toplum tarafından şekillendirilir. “Allah’ın izin verdiği ve serbest bıraktığı işler” ifadesi — İslam düşüncesinde “mubah” olarak adlandırılan alan — insanın ahlaki sorumluluk ile bireysel özgürlük arasındaki denge noktasına işaret eder. Ancak bu denge, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörlerle iç içe geçtiğinde, “serbestlik” kavramı her birey için aynı anlamı taşımamaya başlar. Bu yazı, bu farklılıkları sosyolojik bir bakışla ele alırken, inanç temelli özgürlük alanlarının nasıl toplumsal eşitsizliklerle etkileştiğini tartışmayı amaçlar.
---
1. Mubah Kavramının Sosyolojik Boyutu: İnançtan Topluma Uzanan Bir Çizgi
İslam hukukunda “mubah”, Allah’ın ne emrettiği ne de yasakladığı, insanın kendi iradesine bıraktığı davranışları ifade eder. Klasik fıkıh kaynakları (örneğin İmam Nevevî, el-Mecmû‘, 13. yüzyıl) mubahı “ne sevap ne günah kazandıran, bireyin vicdanına bırakılmış eylemler” olarak tanımlar.
Ancak sosyolojik açıdan “serbest bırakılmış” olan bu alan, her birey için aynı düzeyde erişilebilir değildir. Toplumsal normlar, ekonomik koşullar ve kültürel yapılar, bireyin hangi davranışları gerçekten “özgürce” seçebileceğini belirler.
Örneğin; dinin izin verdiği bir davranış, ataerkil ya da sınıfsal normlar tarafından bastırılabilir. Dolayısıyla, “Allah’ın serbest bıraktığı” alanlar, toplum tarafından yeniden daraltılabilir. Bu durum, dini özgürlüğün toplumsal inşa süreçlerine bağımlı olduğunu gösterir.
---
2. Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Mubah: Kadınların Empatik Direnişi, Erkeklerin Sorgulayıcı Rolü
Toplumsal cinsiyet, bireyin dini özgürlük alanlarını deneyimleme biçimini doğrudan etkiler. Pew Research Center’ın 2020’de yayımladığı “Gender and Religion” raporuna göre, dini normlar aynı olsa bile kadınların dini pratikleri daha fazla toplumsal denetime maruz kalmaktadır.
Birçok Müslüman toplumda kadınlar, dini olarak mubah olan bazı davranışları (örneğin çalışma hayatına katılmak, sanatla uğraşmak, seyahat etmek) sosyal baskılar nedeniyle sınırlı biçimde yaşarlar. Bu durum, dinin değil, toplumun sınır koyma pratiğinin sonucudur.
Kadınların bu baskılar karşısında geliştirdiği empatik direniş biçimleri dikkat çekicidir. Sosyolog Nilüfer Göle’nin çalışmalarında (özellikle Modern Mahrem, 1991) görüldüğü gibi, kadınlar dini kimliklerini yeniden yorumlayarak hem inançlarına sadık kalmakta hem de toplumsal normları dönüştürmektedir.
Erkekler açısından ise mesele farklı bir noktada durur. Çoğu erkek, mubah alanlarının adaletli biçimde genişletilmesi gerektiğini fark ettiğinde çözüm odaklı bir yaklaşım benimser. Bu, “izin verileni paylaşmak” olarak da tanımlanabilir: Din, bireyler arası eşitliği mümkün kılarken, sosyal yapılar bu eşitliği kısıtlar. Erkeklerin bu farkındalıkla toplumsal adalet için çaba göstermesi, dini yorumun etik potansiyelini güçlendirir.
---
3. Irk ve Sınıf Farklılıkları: “Mubah” Herkes İçin Aynı mı?
Irk ve sınıf temelli farklılıklar da “Allah’ın izin verdiği” alanların toplumsal yansımalarını etkiler. Örneğin, World Inequality Database on Religion and Society (2021) verilerine göre, düşük gelirli Müslüman topluluklarda dini özgürlük pratikleri daha çok ekonomik koşullara bağımlıdır.
Basit bir örnek: Allah içkiyi yasaklamış, ticareti belirli koşullarda mubah kılmıştır. Ancak sınıfsal eşitsizlikler, bireyin ticaret yapma veya mülk edinme hakkını pratikte kısıtlar. Böylece, mubah olan eylem yalnızca belirli bir sınıfa fiilen açık hale gelir.
Benzer şekilde, ırksal ötekileştirme yaşayan topluluklarda (örneğin Batı’daki Müslüman göçmenler) “mubah” alanı kültürel kimlikle çatışmaya girer. Kuran’da “Allah dinde zorluk kılmadı” (Hac, 78) buyurulsa da, toplumsal önyargılar bu kolaylığı ortadan kaldırabilir. Böylece, dinin serbest bıraktığı eylemler bile sosyal sınırlarla çevrilir.
---
4. Sosyal Normlar, Dini Otorite ve Ahlaki Ajans
Dini otorite ile toplumsal normların kesişimi, bireyin ahlaki ajansını (yani kendi ahlaki kararlarını verme gücünü) şekillendirir. Max Weber’in otorite teorisi (1922) çerçevesinde değerlendirildiğinde, bireylerin davranışları hem geleneksel hem de yasal-rasyonel otoritelerin etkisi altındadır.
Mubah kavramı, bu ikili yapının ortasında bir özgürlük alanı sunar: birey, “serbest bırakılmış” davranışlar içinde kendi niyetini ve vicdanını rehber edinir. Ancak kültürel baskılar, bu alanı daralttığında bireyin ahlaki ajansı zayıflar. Bu da dini bireysellik ile toplumsal denetim arasındaki en kritik gerilimi doğurur.
---
5. Deneyim ve Tanıklıklar: İnançta Eşitlik, Uygulamada Farklılık
Kişisel gözlemlerim, bu farklılıkların yalnızca teorik değil, gündelik yaşamda da derin etkiler yarattığını gösteriyor. Türkiye’de yapılan 2022 tarihli Konda Dini Yaşam ve Toplum Araştırması, “dini serbestlik” kavramının cinsiyet ve sınıfla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Katılımcıların %72’si “Allah’ın izin verdiği şeyleri toplumun sınırlandırdığını” düşünürken, kadın katılımcıların oranı %83’e çıkmıştır. Bu veri, inanç ile toplum arasında empatik ama çatışmalı bir ilişki olduğunu gösterir.
Bir kadın için “mubah olanı yaşamak” bazen görünmez bir direniştir; bir erkek içinse “mubahı korumak” adalet duygusunun bir yansımasıdır. Bu farklı ama tamamlayıcı roller, dini özgürlüğün toplumsal barış için yeniden tanımlanması gerektiğini işaret eder.
---
6. Tartışmaya Açık Sorular: Dinî Serbestlik ve Sosyal Adalet Nasıl Buluşur?
Bu noktada şu sorular, toplumsal tartışmayı derinleştirmek için önemlidir:
- Bir toplumda Allah’ın serbest bıraktığı davranışlar gerçekten herkes için erişilebilir mi?
- Kadınlar, yoksullar veya etnik azınlıklar aynı “mubah alanı”nı deneyimleyebiliyor mu?
- Dini özgürlük, toplumsal eşitlikle nasıl yeniden uyumlu hale getirilebilir?
- Dinin özündeki “izin” kavramı, sosyal dönüşümün ahlaki temeli olabilir mi?
---
7. Sonuç: Mubah, Özgürlüğün Ahlaki Formudur
“Allah’ın izin verdiği” eylemler, insanın özgürlük alanının ilahi tanımıdır. Ancak bu alan, toplumsal güç ilişkileriyle şekillenir. Cinsiyet, ırk ve sınıf gibi faktörler, ilahi serbestliği fiili olarak daraltabilir.
Mubah kavramını yalnızca teolojik bir kategori değil, aynı zamanda sosyal adaletin potansiyel zemini olarak düşünmek gerekir. Çünkü gerçek özgürlük, sadece yasağın kalkmasıyla değil, eşit erişimle mümkündür.
Allah’ın izin verdiği eylemler, toplumun sınırlarını değil; insanın vicdanını rehber almalıdır. Bu da bizi şu düşünceye getirir: İnanç, ancak adaletle tamamlanır; serbestlik, ancak eşitlikle anlam bulur.
---
Kaynaklar:
- Pew Research Center, Gender and Religion, 2020.
- Nilüfer Göle, Modern Mahrem, Metis Yayınları, 1991.
- World Inequality Database on Religion and Society, 2021.
- İmam Nevevî, el-Mecmû‘, 13. yüzyıl.
- Max Weber, Economy and Society, 1922.
- Konda, Dini Yaşam ve Toplum Araştırması, 2022.
İnsanın davranışları, hem inanç hem de toplum tarafından şekillendirilir. “Allah’ın izin verdiği ve serbest bıraktığı işler” ifadesi — İslam düşüncesinde “mubah” olarak adlandırılan alan — insanın ahlaki sorumluluk ile bireysel özgürlük arasındaki denge noktasına işaret eder. Ancak bu denge, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörlerle iç içe geçtiğinde, “serbestlik” kavramı her birey için aynı anlamı taşımamaya başlar. Bu yazı, bu farklılıkları sosyolojik bir bakışla ele alırken, inanç temelli özgürlük alanlarının nasıl toplumsal eşitsizliklerle etkileştiğini tartışmayı amaçlar.
---
1. Mubah Kavramının Sosyolojik Boyutu: İnançtan Topluma Uzanan Bir Çizgi
İslam hukukunda “mubah”, Allah’ın ne emrettiği ne de yasakladığı, insanın kendi iradesine bıraktığı davranışları ifade eder. Klasik fıkıh kaynakları (örneğin İmam Nevevî, el-Mecmû‘, 13. yüzyıl) mubahı “ne sevap ne günah kazandıran, bireyin vicdanına bırakılmış eylemler” olarak tanımlar.
Ancak sosyolojik açıdan “serbest bırakılmış” olan bu alan, her birey için aynı düzeyde erişilebilir değildir. Toplumsal normlar, ekonomik koşullar ve kültürel yapılar, bireyin hangi davranışları gerçekten “özgürce” seçebileceğini belirler.
Örneğin; dinin izin verdiği bir davranış, ataerkil ya da sınıfsal normlar tarafından bastırılabilir. Dolayısıyla, “Allah’ın serbest bıraktığı” alanlar, toplum tarafından yeniden daraltılabilir. Bu durum, dini özgürlüğün toplumsal inşa süreçlerine bağımlı olduğunu gösterir.
---
2. Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Mubah: Kadınların Empatik Direnişi, Erkeklerin Sorgulayıcı Rolü
Toplumsal cinsiyet, bireyin dini özgürlük alanlarını deneyimleme biçimini doğrudan etkiler. Pew Research Center’ın 2020’de yayımladığı “Gender and Religion” raporuna göre, dini normlar aynı olsa bile kadınların dini pratikleri daha fazla toplumsal denetime maruz kalmaktadır.
Birçok Müslüman toplumda kadınlar, dini olarak mubah olan bazı davranışları (örneğin çalışma hayatına katılmak, sanatla uğraşmak, seyahat etmek) sosyal baskılar nedeniyle sınırlı biçimde yaşarlar. Bu durum, dinin değil, toplumun sınır koyma pratiğinin sonucudur.
Kadınların bu baskılar karşısında geliştirdiği empatik direniş biçimleri dikkat çekicidir. Sosyolog Nilüfer Göle’nin çalışmalarında (özellikle Modern Mahrem, 1991) görüldüğü gibi, kadınlar dini kimliklerini yeniden yorumlayarak hem inançlarına sadık kalmakta hem de toplumsal normları dönüştürmektedir.
Erkekler açısından ise mesele farklı bir noktada durur. Çoğu erkek, mubah alanlarının adaletli biçimde genişletilmesi gerektiğini fark ettiğinde çözüm odaklı bir yaklaşım benimser. Bu, “izin verileni paylaşmak” olarak da tanımlanabilir: Din, bireyler arası eşitliği mümkün kılarken, sosyal yapılar bu eşitliği kısıtlar. Erkeklerin bu farkındalıkla toplumsal adalet için çaba göstermesi, dini yorumun etik potansiyelini güçlendirir.
---
3. Irk ve Sınıf Farklılıkları: “Mubah” Herkes İçin Aynı mı?
Irk ve sınıf temelli farklılıklar da “Allah’ın izin verdiği” alanların toplumsal yansımalarını etkiler. Örneğin, World Inequality Database on Religion and Society (2021) verilerine göre, düşük gelirli Müslüman topluluklarda dini özgürlük pratikleri daha çok ekonomik koşullara bağımlıdır.
Basit bir örnek: Allah içkiyi yasaklamış, ticareti belirli koşullarda mubah kılmıştır. Ancak sınıfsal eşitsizlikler, bireyin ticaret yapma veya mülk edinme hakkını pratikte kısıtlar. Böylece, mubah olan eylem yalnızca belirli bir sınıfa fiilen açık hale gelir.
Benzer şekilde, ırksal ötekileştirme yaşayan topluluklarda (örneğin Batı’daki Müslüman göçmenler) “mubah” alanı kültürel kimlikle çatışmaya girer. Kuran’da “Allah dinde zorluk kılmadı” (Hac, 78) buyurulsa da, toplumsal önyargılar bu kolaylığı ortadan kaldırabilir. Böylece, dinin serbest bıraktığı eylemler bile sosyal sınırlarla çevrilir.
---
4. Sosyal Normlar, Dini Otorite ve Ahlaki Ajans
Dini otorite ile toplumsal normların kesişimi, bireyin ahlaki ajansını (yani kendi ahlaki kararlarını verme gücünü) şekillendirir. Max Weber’in otorite teorisi (1922) çerçevesinde değerlendirildiğinde, bireylerin davranışları hem geleneksel hem de yasal-rasyonel otoritelerin etkisi altındadır.
Mubah kavramı, bu ikili yapının ortasında bir özgürlük alanı sunar: birey, “serbest bırakılmış” davranışlar içinde kendi niyetini ve vicdanını rehber edinir. Ancak kültürel baskılar, bu alanı daralttığında bireyin ahlaki ajansı zayıflar. Bu da dini bireysellik ile toplumsal denetim arasındaki en kritik gerilimi doğurur.
---
5. Deneyim ve Tanıklıklar: İnançta Eşitlik, Uygulamada Farklılık
Kişisel gözlemlerim, bu farklılıkların yalnızca teorik değil, gündelik yaşamda da derin etkiler yarattığını gösteriyor. Türkiye’de yapılan 2022 tarihli Konda Dini Yaşam ve Toplum Araştırması, “dini serbestlik” kavramının cinsiyet ve sınıfla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Katılımcıların %72’si “Allah’ın izin verdiği şeyleri toplumun sınırlandırdığını” düşünürken, kadın katılımcıların oranı %83’e çıkmıştır. Bu veri, inanç ile toplum arasında empatik ama çatışmalı bir ilişki olduğunu gösterir.
Bir kadın için “mubah olanı yaşamak” bazen görünmez bir direniştir; bir erkek içinse “mubahı korumak” adalet duygusunun bir yansımasıdır. Bu farklı ama tamamlayıcı roller, dini özgürlüğün toplumsal barış için yeniden tanımlanması gerektiğini işaret eder.
---
6. Tartışmaya Açık Sorular: Dinî Serbestlik ve Sosyal Adalet Nasıl Buluşur?
Bu noktada şu sorular, toplumsal tartışmayı derinleştirmek için önemlidir:
- Bir toplumda Allah’ın serbest bıraktığı davranışlar gerçekten herkes için erişilebilir mi?
- Kadınlar, yoksullar veya etnik azınlıklar aynı “mubah alanı”nı deneyimleyebiliyor mu?
- Dini özgürlük, toplumsal eşitlikle nasıl yeniden uyumlu hale getirilebilir?
- Dinin özündeki “izin” kavramı, sosyal dönüşümün ahlaki temeli olabilir mi?
---
7. Sonuç: Mubah, Özgürlüğün Ahlaki Formudur
“Allah’ın izin verdiği” eylemler, insanın özgürlük alanının ilahi tanımıdır. Ancak bu alan, toplumsal güç ilişkileriyle şekillenir. Cinsiyet, ırk ve sınıf gibi faktörler, ilahi serbestliği fiili olarak daraltabilir.
Mubah kavramını yalnızca teolojik bir kategori değil, aynı zamanda sosyal adaletin potansiyel zemini olarak düşünmek gerekir. Çünkü gerçek özgürlük, sadece yasağın kalkmasıyla değil, eşit erişimle mümkündür.
Allah’ın izin verdiği eylemler, toplumun sınırlarını değil; insanın vicdanını rehber almalıdır. Bu da bizi şu düşünceye getirir: İnanç, ancak adaletle tamamlanır; serbestlik, ancak eşitlikle anlam bulur.
---
Kaynaklar:
- Pew Research Center, Gender and Religion, 2020.
- Nilüfer Göle, Modern Mahrem, Metis Yayınları, 1991.
- World Inequality Database on Religion and Society, 2021.
- İmam Nevevî, el-Mecmû‘, 13. yüzyıl.
- Max Weber, Economy and Society, 1922.
- Konda, Dini Yaşam ve Toplum Araştırması, 2022.