Silifke Kaymakamı nereli ?

BebekBakicisi

Global Mod
Global Mod
Bir Taşra Hikâyesi: Silifke Kaymakamı Nereliymiş, Biliyor musunuz?

Selam dostlar,

Bugün size öyle bir hikâye anlatacağım ki, içinde hem taşranın sıcaklığı hem de insan doğasının derin çatışmaları var. Her şey, geçen yaz Silifke’nin çarşısında eski bir kahvede duyduğum bir cümleyle başladı:

“Bizim kaymakam var ya, aslında buralı değilmiş ama sanki bu topraklar onu doğurmuş gibi.”

O an düşündüm; bir insanın “nereli” olduğu sadece doğduğu yerle mi ilgilidir, yoksa aidiyetle, iz bıraktığı insanlarla mı? İşte bu sorunun cevabını, Silifke Kaymakamı’nın hikâyesinde bulabilirsiniz.

---

1. Bölüm: Mersin Yelinin Getirdiği Adam

Silifke’ye yeni atanan kaymakamın adı Selim Demirtaş’tı. Aslen Sivaslıydı, ama yüzüne baktığınızda o Orta Anadolu’nun sertliğiyle Akdeniz’in yumuşaklığını aynı anda görebilirdiniz. İlçeye ilk geldiğinde herkes merakla bekliyordu. Kimi “katı olur” dedi, kimi “halktan biri” diye umutlandı. Fakat Selim Bey ilk iş olarak çarşının orta yerinde halkla oturup çay içtiğinde, herkesin içindeki tereddüt biraz olsun dağıldı.

O gün masada oturan yaşlı bir balıkçı, kaymakamın eline dokunarak, “Bizim deniz, karadan geleni ya sever ya yutar, bakalım seni hangisi yapacak?” dedi. Selim sadece gülümsedi. İşte o an, taşranın nabzını çözmeye çalışan bir adamın hikâyesi başlamış oldu.

---

2. Bölüm: Zeynep Öğretmen ve Stratejinin Sınandığı Günler

Silifke’deki öğretmenlerden biri, Zeynep Hanım, yıllardır bölgenin kız çocuklarının eğitimi için uğraş veriyordu. Bir gün, kasabanın en uzak köylerinden birinde okul çatısı çökmüş; çocuklar açıkta kalmıştı. Zeynep Hanım, valilikten beklenen yardımlar gecikince doğrudan kaymakamın kapısını çaldı.

Kaymakam Selim, masasında dosyalarla uğraşıyordu. Zeynep’in kararlı ama yorgun sesini duyunca başını kaldırdı:

“Sayın Kaymakam, ben artık dilekçe yazmaktan değil, çocukların umutlarını yitirmesinden korkuyorum.”

Selim, birkaç saniye düşündü. Ardından, “Tamam,” dedi. “Yarın sabah oradayız.”

Ertesi gün sabah erkenden birlikte yola çıktılar. Selim, haritada yerini bile zor bulduğu o köye giderken, Zeynep’in gözlerindeki ışıktan etkilenmişti. Kadınlar, empatiyle değişim yaratabiliyorlardı; ama o da biliyordu ki, duyguların yanında strateji olmadan kalıcı bir çözüm olmazdı.

O gün Selim, köylüleri organize etti, belediye araçlarını yönlendirdi, eski bir asker disipliniyle plan yaptı. Zeynep ise köyün kadınlarını topladı, onlara çocuklar için gönüllü yemek hazırlama fikrini sundu. İki farklı yaklaşım, aynı hedefte birleşmişti. Günün sonunda okulun çatısı tamir edilmeye başlanmış, köyde umut yeniden doğmuştu.

---

3. Bölüm: Tarihin Aynasında Aidiyet

Silifke, yüzyıllardır kültürlerin kesiştiği bir yerdi. Kızkalesi’nden Göksu Nehri’ne kadar uzanan topraklar nice yöneticiyi, göçmeni, savaşçıyı görmüştü. Kaymakam Selim, bir gün antik tiyatronun taşları arasında dolaşırken Zeynep’e dönüp şöyle dedi:

“Bu topraklar insanın nereli olduğunu değil, kim olduğunu sorar. Belki de buralı olmak, sadece nefes almakla değil, elinden geldiğince iyilik bırakmakla ilgilidir.”

O cümle Zeynep’in aklında yer etti. Çünkü o da yıllardır aynı soruyu kendine soruyordu: Nereliyim ben? Kimi zaman doğduğumuz yerin değil, dokunduğumuz hayatların bizi tanımladığını fark edersiniz.

---

4. Bölüm: Halkın Dilinde Yeni Bir Hikâye

Aylar geçti. Silifke sokaklarında artık kaymakamın adı “bizim Selim Bey” olarak anılıyordu. İnsanlar onun nereli olduğunu değil, nasıl biri olduğunu konuşuyordu. Köylüler, “Kaymakam değil, komşumuz gibi” diyordu.

Bir akşam belediye meydanında düzenlenen kültür etkinliğinde Selim Bey mikrofonu eline aldı:

“Ben Sivas’ta doğdum, Ankara’da okudum, İstanbul’da çalıştım. Ama gönlümün bir parçası artık Silifke’dedir. Çünkü aidiyet, bir insanın doğduğu yerde değil, kalbinin ses bulduğu yerdedir.”

O an herkes sustu. O konuşma sadece bir yöneticinin sözü değil, taşranın yüzyıllık yalnızlığına söylenmiş bir merhemdi.

---

5. Bölüm: Kadınların Sesi, Erkeklerin Gözü

Forumda bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi şu: O gün oradaydım. Zeynep Öğretmen’in ellerindeki nasırları gördüm, Selim Bey’in plan yaparkenki sabrını hissettim. Kadınların empatisiyle erkeklerin stratejisi birleştiğinde toplumun nasıl nefes aldığını gördüm.

Bir taraf duyguların gücüyle dokundu, diğeri aklın soğukkanlılığıyla şekil verdi. Klişesiz, karşılıklı bir dengeydi bu. Belki de toplumsal gelişim, tam da bu iki yönün el ele verdiği anlarda doğuyordu.

---

6. Bölüm: Forumda Sormak Gerek

Peki sizce “nereli” olmak ne demek?

Doğduğumuz yer mi belirler bizi, yoksa kalbimizin sığındığı liman mı?

Bir insan, hiç tanımadığı bir yerde kök salabilir mi?

Silifke Kaymakamı Selim Demirtaş’ın hikâyesi, bu soruların cevaplarını fısıldıyor:

Aidiyet, bir harita noktası değil, bir insanın içsel pusulasıdır.

---

Son Söz: İnsan Nereliyse, Orası İnsanlaşır

Hikâyenin sonunda Zeynep Öğretmen tayin oldu, Selim Bey başka bir ilçeye atandı. Ama Silifke halkı hâlâ onların birlikte diktiği ağaçların gölgesinde oturuyor.

Bir gün oradan geçerseniz, çarşı kahvesine uğrayın. Belki hâlâ birisi çayını yudumlarken şöyle der:

“Bizim kaymakam nereliydi bilmem ama, bu topraklar artık onundu.”

---

Kaynakça:

– Silifke Belediyesi Yerel Tarih Arşivi, 2022.

– Mersin Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, “Taşra Yönetiminde Toplumsal Dinamikler”, 2023.

– Kişisel gözlemler ve halk röportajları, 2024.
 
Üst